13 Haziran 2013 Perşembe

Uçurtma Göklere Selam Söyle

Gönderen Özge Küçük zaman: 08:46 0 yorum
Uçurtma Göklere Selam Söyle 

Herkese kucak dolusu sevgi getirdim minik kardeşlerimizden...

Yüksek beton yığınları içinde sıkışıp kalan şimdi ki çocuklar ve unutulmaya yüz tutmuş çocukluğumuzun oyunları. Birbirlerine ne kadar yakınken aslında o kadar uzaklaştılar ki. Çocuklar sokak oyunlarından habersiz, sanal âlemlerde yaşıyorlar. Bu duruma dur demek ve en azından o oyunların hatırlanmasını sağlamak, yeniden gündeme getirmek ve tabi eğlenmek için bir grup gönüllü arkadaşın sevgi dolu kalpleri ile gerçekleştirdiği harika bir oyun ve uçurtma şenliğinden izlenimler… 

Beraber unutulmuş o oyunları oynamak ve sonunda da uçurtmalarla gökleri taçlandırmak için Çocuk Esirgeme Kurumundan küçük kardeşlerimizi şenliğimize davet ettik. Ne kadar güzel bir işe imza attığımızı sonradan anladım. Sadece oyun oynamak değildi yaptığımız. Başka bir şeydi. Tarifi, tanımı nasıl yapılır bilemiyorum ama çok güzeldi. Çocuklarla birlikte zaman geçirmek, hiçbir şey düşünmeden oynamak, atlamak, zıplamak, koşmak, doyasıya gülmek, yeniden çocuk olmaktı bu . Yaşları 7 ile 14 arasında değişen kardeşlerimizin ayrı ayrı hikâyesi vardı. Ortak noktaları aynı yerde birleşmeleriydi. Onların hayatlarına ufacıkta olsa bir renk getirmek için rengârenk yaptık şenlik alanını. Oyun istasyonları kurduk. Sek sek, ip, istop, yakar top, topal karga, bezirgân başı, çatlak patlak oyunları için alanlar belirledik. Çocukluğumda akşama kadar sokakta arkadaşlarımla oynadığım bu oyunları bugünün çocuklarıyla, büyük bir çocuk olarak oynayacak olmak çok heyecan vericiydi. Eskiden olduğu gibi ellerimizde tebeşirler ile yerlere seksek çizmek, tebeşirin beyazlattığı ellerimizi pantolonumuza sürüp temizlemek bizim büyükte olsak hala bir çocuk olduğumuzu gösteriyordu galiba. 

Hazırlıklarımızı tamamlayıp cıvıl cıvıl bir şenlik alanı yarattık. Misafirlerimizde gelince şenliğimiz istenen renge dönüştü. Çok kalabalık bir ortam oluştu bir anda. O an bir eli tuttum. Abisinin elini hiç bırakmadan gelen küçük Hafize’ nin elini. Elleri öyle titriyordu ki öyle heyecanlıydı ki anlatamam. O an beni de bir heyecan sardı. Ne yapacağım şimdi diye düşündüm, sanki ilk kez bir çocuk ile karşılaşmış gibiydim. Ben Hafize’ nin elini tutmuştum o küçük elleriyle benim yüreğime dokunmuştu. Öyle bir abla deyişi vardı ki insanı ısıtan, sıcacık, samimi… 

Hafize çok tedirgindi. Denemekten korkuyordu. Yapamazsam diyordu. Çekiniyordu ve konuşurken çok heyecanlanıp tutuluyordu. Gözlerime bakmıyordu. Onu rahatlatmak için onun gibi küçücük olup ona bakmak, ona eğilmek, sabırla dinlemek yetmişti. Bir süre sonra Hafize ile kendimi topal kargadan kaçarken buldum. Oradan oraya koşturup durduk onunla. Bir sürü oyun oynadık. Oyun oynarken benim kulağıma çok önemli bir şey söyledi. “Herkese söyle Hafize çok hızlı koşabiliyor de” dedi. Küçüğümün istediğini yapıyorum. 
Herkes duysun bilsin Hafize çok hızlı koşabiliyor… 


Hafize ve arkadaşları ile ablaları ağabeyleri çılgınca oyunlar oynuyorlardı. Kimisi topal kargadan, kimisi yakan toptan kaçıyordu. Sekseğe taşı atıp hedef olan sayıya gelmeye çalışanlar, Ayşe Teyzenin bahçesinden kaç gül koparsak diye sorarak ip atlayanlar, çatlak patlak üstü yuvarlak halka içine ait olanlar, bezirgân başının kapıyı açmasını bekleyenler ve daha neler neler. Oyunların sonunda kazanan bizdik, hepimizdik. 

Oyunlardan sonra uçurtmaları ait oldukları yere, göklere gönderme zamanıydı. Uçurtma uçurtmak bence çok zor bir iş. Ya da bu zamana kadar bunu başaramadığım için öyle düşünüyorum. Uçurtma alanında küçük Ümit Can ile tanıştık. Küçük çocuğun belki de o günkü en şanssız anı benim gibi uçurtma uçuramayan bir kişiyle karşılaşmasıydı. Alandaki herkes birer birer göklere saldılar uçurtmalarını. Neslihan Arkadaşım, ben ve Ümit Can bir uçtan diğer uca koşturup uçurtmayı bırakıyorduk. Birkaç denemeden sonra bizim uçurtmada yerini bulmuştu. Düşe kalka yükselmeyi öyle iyi anladık ki. Pes edeceğimiz sırada yeniden demeyi, denemeyi gördük. Uçurtmanın ipini tutup sanki sonsuzluğa, özgürlüğe koşuyorduk. Dertler, sıkıntılar, yalnızlıklar göklere yükseliyordu. Uçurtma bizden selam söylüyordu kafasını gökyüzüne kaldırıp ara sıra mavi boşluğu izleyenlere… 
  Hafize, Ümit Can, Şafak, Rabia, Gökçe, Ceren… Belki ismini bilmediğim ama yüzlerini asla unutmayacağım bütün dostlarım; sesiniz hep yükseklerden gelsin, mutluluklar sizlerin olsun, şansınız güzel, yolunuz açık olsun… 




Bir uçurtma uçtu. 
Bir çocuğun elinden. 
Umutların yeşerdiği gökyüzüne. 
Rüzgârla buluştu. 
Yükseldi, yükseldi, yükseldi… 

Emeği geçen herkesin eline, yüreğine sağlık. Sevgiyle kalın… 
Özge KÜÇÜK

22 Şubat 2012 Çarşamba

Sıfırın Öyküsü

Gönderen Özge Küçük zaman: 05:49 0 yorum

SIFIRIN ÖYKÜSÜ
Sıfır rakamını, eski Mısırlılar, Eski Romalılar ve Eski Yunanlar gibi pek çok uygarlık bilmedi ve kullanmadı. Çünkü sıfır rakamı daha sonraki tarihlerde ve tüm rakamlardan sonra bulundu. İnsanlar bir şeyleri saymak için hep rakamlardan yararlandılar. Tek bir nesneyi sayabilmek için de 1rakamını,iki nesneyi sayabilmek için 2 rakamını ve üç nesneyi sayabilmek için 3 rakamını kullandılar. Ardından da sayı sistemlerini geliştirdiler ve böylece çok miktarda olan nesneleri bile sayabildiler. Sonra bir eksiklik olduğunu fark ettiler.  Olmayan bir nesneyi nasıl belirteceklerdi? İşte bu soru sıfıra olan gereksinimi ortaya çıkardı. Sıfır rakamını, bugün bildiğimiz anlamda kullananlar ve tıpkı diğer rakamlar gibi simgeyle gösterenler, MS 400’lü yıllarda Hintliler oldu. Hintlilerin sıfır için kullandıkları simge içi dolu ya da boş bir daireye benziyordu.


TANGRAM nedir?

Gönderen Özge Küçük zaman: 05:29 1 yorum
 TANGRAM

Tangram, taş, kemik, plastik veya tahtadan yapılmış olan geometrik biçimlerdeki yedi adet parçayı bir araya getirerek çeşitli formlar oluşturma esasına dayalı yaratıcı bir zekâ oyunudur. Hedeflenen form, geometrik bir şekil, hareket halindeki bir insan figürü, hayvan figürü, alfabedeki bir harf ya da benzeri bir şey olabilir. Hedef olarak belirlenen formu oluşturabilmek için, yedi parçanın tamamını kullanmak gerekmektedir. Bu parçalar, farklı büyüklüklerdeki beş adet üçgen, bir adet kare ve bir adet paralelkenardır. Bu yedi parçanın Güneş, Ay, Mars, Jüpiter, Satürn, Merkür ve Venüs’ü temsil ettiği söylenmektedir. Çin'de geliştirilen bu oyunun ortaya çıkışı çok eski tarihlerde olmuştur.

TANGRAMIN HİKAYESİ

Bundan çok ama çok uzun zaman önce Tan adında bir Çinli varmış. Bir gün Tan elindeki kare şeklindeki taşı yere düşürünce taş parçalanmış. Tam yedi parçaya ayrılmış. Tan, taşı eski haline getirmeye çalışmış. Ancak kare dışında birçok şekil oluşturmuş. Hayvanlar, harfler, gemiler, insanlar…  Bu işin zevkine kapılıp taşı kare şekline getirmeye çalıştığını bile unutmuş. Tan oluşturduğu şekilleri arkadaşlarına göstermiş. Tan gram böylece giderek yaygınlaşmış. Adını da Tan adlı Çinliden “çizim” anlamına gelen “gram” sözcüğünden almış. Tan gramın nasıl ortaya çıktığına ilişkin bu öykü dilden dile anlatılıp bugüne kadar ulaşmış.


TANGRAMIN FAYDALARI

Dikkat eksikliği tedavisinde ilaç dışı yöntem olarak Tangram yurt dışında çok kullanılmaktadır. Dikkat eksikliği, unutkanlık ve algılama güçlüğü gibi problemlerle başa çıkmak için beyin egzersizlerini öneriliyor. Tangram’ın geometri hakkında olumlu duygular geliştirmek, uzamsal-görselleştirme becerileri kazandırmak, şekilleri sınıflandırmak, ilişkiler ve geometrik şekiller için sezgisel bir his geliştirmek,“uyumlu” ve “benzer” olanı tanıtmak gibi daha birçok faydası var. Çocuklara sabretmeyi, başladığı işi bitirme alışkanlığı kazandırmada da etkili bir oyun. 


İlla ki  dışarıdan satın almanız gerekmez. Sizlerde evlerinizde çocuklarınıza tangram hazırlayabilirsiniz. Tangram kalıbı için yandaki resme bir tık. Sert bir mukavvadan kolayca hazırlayabilirsiniz. Yalnız kesim yapılırken çok dikkatli davranmak gerkebilir. En ufak bir yamukluk şeklin bozulmasına neden olur.
Şimdiden kolay gelsin. 
Sevgiyle kalın....


30 Ocak 2012 Pazartesi

Kış Geldi Kar Yağıyor

Gönderen Özge Küçük zaman: 10:54 0 yorum
KIŞ GELDİİİİİ
Kış geldi kar yağıyor

Birçok kuş yem arıyor

Kimisi üşüyor

Kimisi düşüyor



Evet, İstanbul’a beklenen kış geldi İstanbul’da kış demek çile demek, esaret demek. Bu duruma sevinen kişiler şüphesiz çocuklar. Yoğun kar karne tatiline denk geldiği için çok şanslı minikler. Büyüklerde karın çilesinin yanında keyfini çıkarmaktan da geri durmuyorlar tabi. Aylarca kar altında kalan bölgelerimiz ve orada yaşayan insanları düşünüce İstanbul’da olanları düşünmek komik oluyor sanki.  Fakat bu da mega kentin olmazsa olması değil mi?

Evet diyorsanız atın kendinizi karların altına. Bizde öyle dedik ve attık kendimizi dışarıya. Günlerdir yağan karın en yoğunu bugündü herhalde. Bugün dışarıya çıkamasakta balkona çıktık. Balkonunda dışarıdan bir farkı yok. Kardan adam bile yapabildik. 


Eskiden kalma kötü bir huy vardır bende. Kar yağınca bahçeye parka ilk ben çıkmalıyım ve ben bozmalıyım karları başkası bozunca karlarımızı bitirecekler diye kendi kendimi yediğimi bilirim :)

Çocukken Makbule Teyze’nin bahçesine bizden başka çocuklar girip kar oynayınca deyim yerindeyse kıskançlıktan çatlıyordum. Ama ne yapalım bütün bahçedeki karları bozuyorlardı.

Her şeye rağmen yapılan en güzel savaş kartopu savaşı değil mi?  

 

 Ah çocukluk işte.

Sabah kalkıp pencereden dışarıya bakınca “tutmuş” diye çığlıklar atmak, annemden ne olur çıkalım diye izin almaya çalışmak, soğuktan donana kadar kar oynayıp eve zorla girmek, eve üstümüzdeki karla gelip kapı dibinde silkelenmek, eve girip sobanın dibinde ısınmak… Güzeldir karla oynamak.

Tabi ısınacak bir yuvan varsa. Allah zorda kalmış kardeşlerimizin de  yardımcıları olsun bu havalarda.

Sevgiyle kalın…








22 Ocak 2012 Pazar

TRAFİK OYUN HALISI

Gönderen Özge Küçük zaman: 06:10 0 yorum
TRAFİK OYUN HALISI
  Arabalarla oynamak şu yaşta benim bile ilgimi çekiyorsa çocuklar ne yapsın :)
Küçükken minik bir oyuncak jipim ve tüp arabam vardı. Çok severdim ikisinide. Tüp arabamın içine dolduabildiğim oyuncaklarımı doldurur, önüne de bir ip bağlayıp gezintiye çıkardım. Minicik jipimi yerde, halıda, duvarda sürerek eğlenirdim. Çok eğlenceliydi arabalarla oynamak... 
Hala çok eğlenceli :)

   Özellikle erkek çocukları arabalara çok düşkündür. (Tabi kızlarda meraklı) onların bu ilgi ve merakından yola çıkarak çocuklara eğlenceli oyunlar oynayabilecekleri, oynarken öğrenecekleri bir halı hazırladım. Trafik, yaya, taşıt, trafik ışığı nedir? Ne işe yarar?  Sorularına cavap bulacak minikler.
Bu halıyla birden fazla çocuk aynı anda oynabilir, böylece çocuğun sosyal ilişkilerini de gelişmesinide sağlar.

  Yapımı biraz zahmetli gibi görünsede sonuç güzel oluyor. Halıfileksin üzerine yollar belirlenip dikilir. keçe, polar kumaşla süslemeler yapılır. Trafik işaretleri hazırlanır kartondan. Daha sonra oyun sırasında cırt cırtla çocuk bunları takar çıkarır. 
  Düüütt düüt çekilin yoldan büyük adam olacak minikler geliyoorrr...






5 Ocak 2012 Perşembe

Dokunarak Eşleştiriyorum

Gönderen Özge Küçük zaman: 11:58 0 yorum
Kumaşlarla Eşleştirme Çalışması

10 tane farklı dokudaki kumaş, çocuğun gözleri kapatılarak eşleştirmesi istenir. Dokunma duyusunun gelişimini destekleyecek bir etkinlik. Gözlerini açıpta doğru eşleştirdiğindeki yüzünde oluşan "Başardım" duygusu ve mutlulukta cabası...


Aktivite Kitabım

Gönderen Özge Küçük zaman: 11:43 0 yorum
 
Çocukların yanlarından ayıramayacakları, çok yönlü, eğlenceli bir aktivite kitabı geliyor. İçinde ne yok ki?  Eşleştirme, yapboz, sayılar, örüntü çalışması, giydirmece oyunu, boyalar, defter. Yapılışı zahmetli ama sonuca bakılırsa değdi gibi görünüyor.




Kullanılan malzemeler: Keçe kumaş, polar kumaş, iğne, iplik, elyaf, yapıştırıcı, kumaşlar, dondurma çubuğu, cırt-cırt

Hazırlanışı:   
Meyvelerin, 
bebeğin, sayıların kalıpları çıkarılır. Keçeden kalıba uygun olarak kesilip dikilir. Meyvelerin içi elyafla doldurulur, dikilir. Arkalarına cırt dikilir. Hazırlanan meyveler keçeden sayfaya cırtla yapıştırılır. Meyvelerin eşleri sayfaya dikilir. Daha sonra bebek giydirme sayfasına geçilir. Bebek sayfaya dikilir.  Bebeğe uygun kıyafetler hazırlanır. Onlarında arkasına cırt yapıştırılır. Sonra sayılar kesilip keçeden sayfaya dikilir. Altlarına yerleştirilecek daireler kesilir. Sayfanın altına daireleri koymak için cep dikilir. Örüntü sayfasını oluşturmak için geometrik şekiller hazırlanır. Bu sayfanın da altına cep dikilir. Diğer sayfaya cepler dikilerek içine dondurma çubuklarından hazırlanan yapboz yerleştirilir. Daha sonra yapılan sayfaların sert olması için keçeler kartona yapıştırılır. Bütün sayfalar bittikten sonra sayfalar birbirine dikilir. Kitabın kapağı süslenerek hazır hale gelir.

Eğlenceli Tarifler

Gönderen Özge Küçük zaman: 11:22 0 yorum


Çocuklar kendileri hazırladıkları yiyecekleri yemekten zevk duyarlar. Onlarla böyle eğlenceli yicekler hazırlayarak yemeyi reddettikleri besinleri kolayca yedirebilirsiniz. O kadar sevimli görünüyorlar ki insan yemeye de kıyamıyor ama :)


Erken Çocukluk Döneminde Fen ve Doğa Etkinlikleri

Gönderen Özge Küçük zaman: 11:08 0 yorum
Erken Çocukluk Eğitiminde yer alan fen ve doğa etkinlikleri çocukların yaşamla buluşmasıdır.
  
 Fen ve doğa etkinlikleri çocukların doğal meraklarından yararlanılarak, onların 
çevrelerini ve doğayı gözlem yapma, araştırma ve tanımalarına düşüncelerini açıklığa kavuşturmalarına, sorular sormalarına yardım eden çalışmalardır.

Fen ve doğa etkinlikleri çocukların yaparak, yaşayarak öğrenmelerini sağlar. Burada yetişkinin en önemli görevi gerçekleri aktarmak değil çocukta merak uyandırmaktır. Eğitimci tüm fırsatları değerlendirerek çocuğun çevresinde olup bitenlere karşı ilgi, merak ve hayranlık uyandırması gelecekte çocuğun öğrenmeye karşı ilgisini arttıracaktır.
Fen eğitimi öncelikle ailede başlamaktadır. İlk olarak anne baba tarafından şekillenmektedir. Örneğin çocuğun sağlığının tehlikeye girmemesi için sıcak ve elektrikli iletkenlere dokunmamasının öğretilmesi veya çeşitli seslere dikkatini çekerek kaynağını keşfetmesine yardımcı olacak oyunlar oynaması, çocuğa fen ile ilgili verilen ilk eğitimlerdir. Bu dönemde bir başka önemli unsurda çocuk anne babayı model aldığı için onlar örneğin bir hayvandan korkuyorsa çocukta korku geliştirecektir. Unutulmamalıdır ki çocuklar söyleneni değil yaptığımızı yaparlar. 
Çocuklara doğru model olunmalıdır.
Söylersen unuturum, gösterirsen hatırlarım, katılırsam anlarım.
Confucius

2 Ocak 2012 Pazartesi

Minik Ayaklara

Gönderen Özge Küçük zaman: 09:27 0 yorum
MİNİK AYAKLARA

İnternette görüp bende yaparım ne var bunda diyerek yaptığım minik patikler bunlar. Ancak görüldüğü kadar kolay olmadığını yaparken anladım. Kalıp işinden pek anlamam ben zaten bunlarda tesadüf sonucu bu halini aldı. Bir daha yap deseler yapabilirmiyim bilmiyorum. :)
Ama herşeye rağmen öyle güzel, sevimli patikler yapmışlar ki haddim olmadan tekrar tekrar denemek istiyorum bunlardan yapmayı. Sizlerde mutlaka deneyin. Süreç biraz sıkıntılı ama sonuç çok sevimli.
Sevgiyle kalın...

29 Aralık 2011 Perşembe

Balık Avı Oyunu

Gönderen Özge Küçük zaman: 08:35 0 yorum
BALIK AVI
Doğadaki en ilginç canlılar bence balıklar. Su altı dünyası mucize gibi gelir bana hep. Çeşitleri, renkleri, müthiş güzellikleri, suyun altındaki o yaşam, keşfedilmesi gereken bir şey herhalde. Bizim kadar çocuklarda su altındaki yaşamı çok merak ederler. Hatta "öğretmenim balıklar boğulur mu?" tarzında sorular bile sorabilirler. 
Çocukların bu meraklarını gidermek için onlara bir balığın vücut yapısı yaşamı hakkında bilgi verip, onlara hikayeler okunabilir. 
Balıklar hakkında merak edilenler öğrendikten sonra en zevkli kısım gelir. Rengarenk kartonlardan balıklarımızı ve oltamızı yapıp balık avı oyunu oynamak...

Minikler kendi yaptıkları bu oyuncak ile oynamaya bayılıyor.Üstelik küçük kas ve dikkat gelişimi açısından harika bir oyun. Oyuncağımız için gereken şey renkli karton, pipet, ip,mıknatıs ve ataç
Kartondan balıklar kesilip ağızlarına ataç takılır.pipete ip bağlanır. ipin ucuna mıknatıs bağlanır.

Balıklarımız hazır olduktan sonra müzik başlar yerdeki balıklardan en çok tutan grup kazanır.
İyi eğlenceler...

Bebeğiniz 6 Aylıkken Birlikte Yapabilecekleriniz

Gönderen Özge Küçük zaman: 08:12 0 yorum
 

5 Aralık 2011 Pazartesi

Yemek Sorunu

Gönderen Özge Küçük zaman: 00:05 2 yorum
 

"Çocuğum yemek yemiyor. Allah'ım çocuk açlıktan ölecek. Bir türlü sofraya oturmuyor. Ne yapacağımı bilemiyorum." mu diyorsunuz? 
Peki ne yapmak gerekir?
  • Yemek yemeyen çocuklar için kesinlikle öğün arasında bir şeyler verilmemeli. 
  • Yemekten önce iştah kesici abur cuburlar şeyler yasaklanmalı.
  • Çocuk yemek yemese de sofraya oturtulmalı. 
  • Yemek konusunda seçici ve yemekler hakkında olumsuz konuşulmamalı. 
  • Yemekte yerken televizyon kapalı tutulmalı.   
  • Yemek, ödül, disiplin aracı ve pazarlık konusu olmamalı.    
  • Çocuk yemeğini yemediği zaman çocukla ilgilenilmemeli.   
  • Yemekte çocuğa yemesi için psikolojik baskı uygulanmamalı. 
  • Kaşık ve tabakla birlikte çocuğun peşinden koşulmamalı. .    
  • Yemeği ister ye ister yeme tavrı içinde ve ısrarcı olunmamalı.     
  • Yemek hazırlarken çocukların da fikirlerinin alınmalı. .   
  • Yemek yemediği zaman diğer öğünü beklemesi gerektiği söylenmeli.  
  • Yemek yeme alışkanlığı kazandırmak için bir iki öğünü boş geçmenin hiçbir sakıncası olmadığı bilinmeli.

29 Kasım 2011 Salı

Sesimi Duyan Var mı?

Gönderen Özge Küçük zaman: 07:05 0 yorum

Parmak Kuklalar

Gönderen Özge Küçük zaman: 07:00 0 yorum


  Merhabalar...
Bu parmak kuklalar,  uygulama sınavında benim ve arkadaşlarımın yaptığı kuklalar . Kuklalarımız yetiştirmek için harcadığımız o çabanın sonunda böyle şirin şeyler çıktı ortaya. 
Hepimiz tebrik ediyorum :)

Kuklarımızı keçe kumaştan hazırladık.Keçelerin dünyası o kadar geniş ve renkli ki harika şeyler çıkıyor ortaya. Yalnız kalıpları elimde olmadığından ekleyemedim. Umarım beğenirsiniz. 
Sevgiyle kalın...
 

Büyük Adam Olacağım Copyright © 2010 Designed by Ipietoon Blogger Template Sponsored by Emocutez